Her Aydınlı vatandaşın bir teşekkür borcu vardır, Sivaslı İbrahim Kiraz'a... Çünkü o, biz Aydınlıların yapmadığını veya yapamadığını yaptı. Efelerin efesi, Demirci Mehmet Efe'nin kitabını, Kurtuluş Savaşı günlerini ve öncesini yazarak bölgemizin tarihini yazdı.
Oysa böylesine şahane bir eseri yazmak, öncelikle biz Aydınlılara, Nazillililer düşerdi.
Eline sağlık İbrahim Kiraz, kalemine sağlık.
İbrahim Kiraz, Osmanlı İmparatorluğu'nun artık sallanmaya, paylaşılmaya başlandığı dönemde kaybolan güvenlik ve adaleti sağlayan Demirci Mehmet Efe'yi şiir tadında anlatıyor.
O Demirci Mehmet Efe ki, Kurtuluş Savaşı'nda başarılarından dolayı Yüce Atatürk'ün takdirlerini almıştır.
Demirci Mehmet Efe'nin yanı sıra kendi bölgesinde bir kahraman olan efeler de çıkmıştır o dönemde... Hepsini saygıyla anıyoruz.
Bir polis olarak geldiği Nazilli'de, Demirci Mehmet Efe hakkında dinlediği anılardan yola çıkarak Demirci Mehmet Efe'nin üç ciltlik kitabını yazan İbrahim Kiraz, artık bizden biri. Kendilerine “İbrahim Efe” desek, abartmış oluruz acaba?
Yazar, Efe'nin kızanlarının yaşadığı yerlerde aylarca, yıllarca yaptığı araştırmalar, elde ettiği belgeler ve Efe'nin, kızanlarının yakınlarının dinlediği anıları birleştirince, ortaya muhteşem bir belgesel çıkarmış.
KİTAPTAN BİR ANI
İşte o büyük eserin bir yerinde, Sümerbank Basma Fabrikası'nın kuruluş hikayesinden söz ediliyor.
Kurtuluş Savaşı'ndan zaferle çıkmışız ama yorgunuz. Yüce Atatürk, devrimlerini birbiri ardına hayata geçirirken, ekonomik hayatın da iyileştirilmesi için çaba harcıyordur.
Bu arada kızanlarıyla düşmanlara karşı büyük bir savaş veren efeleri de unutmaz Atatürk... Demirci Mehmet Efe'yi karşısına alır, onun kahramanlıklarını öve öve bitiremez.
Efe'ye maaş bağlamak isteyen Atatürk, hiç beklemediği bir tepkiyle karşılaşır:
“Sarı Kemal, sarı Kemal... Bize maaş bağlansın diye savaşmadık. Biz vatan için çarpıştık, vatan için öldük. Memleketin parası çoksa, bir fabrika aç da insanlar çalışsın, ekmek parasını kazansın.”
Atatürk, kendisine “Paşam” veya “Atam” demeyen, “Sarı Kemal” diye hitap eden ufak tefek, koca yürekli ve vatanını her şeyin önünde tutan adama hiç kızmaz. Tam tersine çok duygulanır.
İşte o anda Nazilli Basma Fabrikası'nın kurulması fikri belirir Atatürk'ün kafasında.
Ankara'ya gider gitmez, Sümerbank konunu çıkartır. Tarih, 11 Temmuz 1933'tür.
Hemen Aşağı Nazilli'ye, Bozdoğan yolu üzerine Sümerbank Basma Fabrikası'nın temeli atılır. 9 Ekim 1937'de de fabrikayı açmaya gelir Yüce Atatürk...
Mustafa Kemal Atatürk de Demirci Mehmet Efe de bu büyük eserin meydana gelmesinden mutludur.
Bir dönem Türk ekonomisine damgasını vurdu Nazilli Basma Fabrikası... Hatta türküsü yapıldı, “Nazilli basmaları, Nazilli'de dokunur” diye başlayan sözlerle...
Oradan binlerce insan ekmek yedi.
Ya şimdi? Atatürk ve Demirci Mehmet Efe'nin mirası Sümerbank Basma Fabrikası'nın yerinde üniversite var.
Üniversiteyi, pekala başka bir alana da kurabilirdik.
Peki o fabrika yaşatılamaz mıydı? Teknoloji ilerledikçe, oradaki makineler yenilemez miydi?
Bölge halkı, ekmek teknesi olarak gördüğü fabrikanın kurtarılması için neden ayaklanmadı?
Kentin yöneticileri, koskoca tarihi fabrika tükenirken, kan kaybederken neredeydi?
Devlet baba neredeydi ha, devlet baba?
İşadamlarımız, adı Sümerbank olmasa da o tesisin çalışması için neden adım atmadı?
Kısacası Atatürk'ün ve Demirci Mehmet Efe'nin kemiklerini sızlattık.
Artık Gıdıgıdı Yolu'ndan düdüğünü öttüre öttüre tren geçmiyor.
İşçilerin düğüne gider gibi gittiği fabrika yolunda vagonlardan yükselen türkülü yolculuklar yok artık.
Yazık, çok yazık.
Muhittin AKBEL kimdir?